GULCE YENi EDEBIYAT AKIMI-TURKIYE
2 مشترك
صفحة 1 من اصل 1
GULCE YENi EDEBIYAT AKIMI-TURKIYE
GULCE EDEBİYAT AKIMI
MANİFESTO(*)
EY ŞAİR! Birinci
vazifen, Türk Şiirini, bütünüyle Türk Edebiyatını sevmek, ana dilimiz
Türkçe ile kültür ve sanatını nakış nakış işlemek ve kalıcı eserleri
üretmektir. Bugün ve gelecekte ki varlığının değişmez temeli
budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. Unutma
ki, dilini kaybeden Milletlerin bağımsızlığı da olamaz. Kültür
emparyalizminin işgâli altında inleyen Yüce Milletin, şairlerinin
haykırmasını, kültür ve sanat adamlarının üreteceği eserleriyle yüreğine
ses olmasını beklemektedir. İçinde bulunduğun vaziyete dِn de
şِyle bir bak! Bütün Dünyada emsâli gِrülmemiş bir galibiyetin
temilcileri,Cennet Anadolu'yu Cehenneme çevirebilmek için her türlü şer
planı, projeyi uygulamaya koymuşlar ve koymaya devam etmektedirler. Aziz yurdumuz bir ateş çemberi içindedir. Başları bulutlu, ِzgür
dağlarımızda bِlücü-dış destekli, kalleş bir ِrgütün eşkiyâsı vardır.
Anadolu'nun her kِy ve kasabasına gün geçmiyor ki bir Mehmetcik tabutu
gelmesin. Kahraman ordumuza bu mücadelede şairin-yazarın, kültür ve
sanat adamının destek vermesi gerekmez mi? Anadolu insanı,
kırsal kesimden Büyük kentlerin varoşlarına gِçmüş ve gِçmeye devam
etmektedir. Şimdi, % 65'i 30 yaşın altında olan Halkımızın % 85'i
kentlerde yaşamaktadır. Adına sayısız şiirler yazdığımız
İstanbul şehrimizin nüfusu,yüzlerce ülke nüfusundan bile fazladır.Bugün
kişisel dertler ve sancıların temelinde toplumsal sorunlar
bulunmaktadır. Moda, ِzenti,kendini bilmezlik; havamızı,
suyumuzu, toprağımızı kirlettiği gibi, dil ve edebiyatımızı da
kirletmiştir. Para-madde ve ekonomi kültür ve sanata da
hükmetmektedir.Manâ-gِnül zenginliği yerini maddeye terketmiştir. Dünya ِlçeğinde bir şairimiz-ozanımız da yoktur Senelerden bu
yana boş vezin kavgaları yapmaktayız. Sanat-şiir sanatı adına
internetin sağladığı imkânlar da kullanılarak sanat-şiir
katledilmektedir. Okumayan, araştırmayan, tefekkür etmeyen,
düşlerini gerçekleştirmek heyacanıyla yüreği gümbürdemeyen, halkın
gündeminden ve kaygılarından uzak bir şair-şiir kara bulutunun
içindeyiz. Edep'ten kaynaklanan Edebiyatımız, bir asırdır,
kِklerinden koparılmadan yenilenmeyi, daha doğrusu yeni bir akımı
beklemektedir. Ey Türk Kültür ve Sanatının şairi! İşte
bugün, bu hâl ve şartlar içinde bulunmaktasın. Şu halde vazifen, Türk
Şiirini, bütünüyle Türk Edebiyatını kurtarmak ve Dünya'da hak ettiği
yere getirmektir! Muhtaç olduğun kudret, Türk Edebiyatının başarılı
mazisinde mevcuttur! Dünü bugünle yoğurarak geleceğe yürümek
zorundasın! Haydi, durmak, susmak zamanı değil şimdi!
Saygılarımızla. GـLCE EDEBİYAT AKIMI ---- (*)
Büyük ATATURK'ün GENCLİĞE HİTABESİ' ne şairler için naziredir.GULCE
NEDİR? NE DEĞİLDİR?
***************************************
Mustafa CEYLAN
(Gülce grubu yazılarından/11.11.2008)
1-GـLCE, neredeyse bir asra yaklaşan edebi akım arayış hasretimizi
vuslata dِnüştürendir. 2-Türk Şiir tarihinin mükemmel mazisinden
hız ve ilham alarak, bugünü dünle yoğurup geleceğe koşan bir akımdır. 3-Ana dilimiz Türkçe ile mısralarını nakış nakış dokuyan şairlerin
gِnül ve yürek birlikteliğini oluşturduğu, BEN demeyen BİZ diyenlerin
çağdaş edebi hareketinin adıdır. 4-Aruz, Hece, Serbest
vezinlerin üçü de bizimdir; bu bizim olan vezinleri, diğer kural ve
ilkelerini yıkmadan,bozmadan, karşı çıkmadan; gerektiğinde bayram
sabahında biraraya gelen aile bireyleri gibi, Gülce şiir bünyesinde
toplayan, yeniden yeni edebiyat anlayışıdır. 5-Milli olmadan,
evrensel olunamayacağını; içinde yaşadığı milletin-toplumun yürek dili
olmadan dünya şiir platformuna çıkıp, ِteki coğrafyadaki şiirlerle
kucaklaşılamayacağını varsayan şiirsel bir bakıştır. 6-GـLCE,
denenmemişi deneyen, sِylenmemişi sِyleyen; ancak, bozmayan, güzel ve
kaliteyi ileriye taşıyan,kalıcı şiir yolunda iz bırakmaya çalışan
şairlerin edebi topluluğudur. 7-Okuyan, araştıran, tefekkür
eden, düşünen, düşleyen, inanan, seven, gِnül veren, saygı duyan; doğum
yeri neresi olursa olsun, aynı dili konuşan, aynı vatana sevdalı, aynı
bayrak altında yaşamanın huzurunu duyan, ülkenin bağımsızlığını savunan,
Anadolu insanının yürek dili olan kalemlerin gülce mısralarından
oluşan, şiirle başlayıp en kısa zamanda diğer edebi türlerde de fikrini
ِrneklerle sunacak büyük ve cesaretli anlayıştır. 8-Vezin,
kafiye, ِlçü ve kurallar; asırların süzgecinden süzülerek günümüze kadar
gelmiştir. Ancak, bütün bunlar sadece birer 'araçtırlar'. Esas olan,
yüzyıllara yenilmeyecek kalıcı şiirdir. Araçlar kalıcı şiirimizin
gِvdeleridir.Araçlar, amacımız olamaz! ضnerdiğimiz ve bundan sonra da
ِnereceğimiz araçlar, kimilerini şaşırtabilir. Bunu gayet iyi
anlamaktayız. Edebiyat şehrinin çِplüğü kendisine edebi akım adını
vermiş nice çalışmalarla doludur. Bugün bize karşı çıkanlar, şunu iyi
bilmeliler ki, bizi ve anlayışımızı, ِnerdiklerimizi, eserlerimizi
içinde yaşadığımız Türk Halkı kabul etmez ise, biz de o çِplükte yer
alacağız. O sebeple, dostlarımızın telaşa kapılmalarına gerek
yoktur.Zaman ve edebiyat tarihi, şaşmaz ِlçüsünü bir kere de Gülce'miz
için kullanacaktır. 9-Fakat; GـLCE ِncülerinin bilgi
birikimi,yenilikçi anlayışı, hata yapılır ise ِzür dileyebilme ve
vazgeçebilme erdemleri ile yüzyılların altın zincir halkası, GـLCE' yi
kendisine halkın uğurlu elleriyle kattığında, bizi anlamayanların, GـLCE
nazım türlerini deneyeceklerini de bilmekteyiz. 10-Şiirde
birincilik münhaldir. Kelimeler, milletin ortak hafızasının
ürünüdürler.Şiir ya da nesir, kelimelerden zamana yenilmez gِkdelenler
dikme sanatıdır. Şair, o sanatın çilesini çeken gِnül emekçisidir. 11-Dil, kültür ve edebiyatımız; başta batı ve arap kültür
emperyalizminin amansız saldırısı altındadır. ـlkemiz, ekonomide,
siyasette, ticarette, kültür ve sanatta zora sokulmak istenmekte, dış
mihraklarla içerdeki gaflet erbablarınca bağımsızlığına
saldırılmaktadır. اevremizde ateşten bir çember vardır. Dağlarımız
bِlücü ve kalleş bir ِrgüt tarafından işgal altındadır. ـlkemizin her
kِy ve kasabasına gün geçmiyor ki Mehmetcik tabutu gelmesin. Anadolu
coğrafyası sancılar içindedir. Bu coğrafyada yaşayanların % 85'i
kentlerin varoşlarına yerleşmiştir. Anadolu bir uçtan bir uca gِç
etmektedir. Toplumun % 65'i 30 yaşın altındadır. Madenlerimiz,
fabrikalarımız, iletişimden limanlarımıza kadar ِzelleştirme ile yabancı
tekellerin yِnetimindedir. Basın ve medya belirli güç ve odakların
idaresindedir.Yüce dinimiz tüccarların kazanç kapısı ve siyaset aracı
haline dِnüştürülmeye çalışılmaktadır. Doğrular eğri, eğriler doğru
gِsterilmektedir. Bütün bunlardan daha büyük olaylar mı bekliyoruz ki,
edebi bir akım doğmasın? İşte esas çıkış gerekçemiz budur.
Saygılarımızla.
Be Cahil (TUĞRA)
Kulsan hine; hayret! Ne denizler, ne sahil
Paklar mı ki sabret, buna mülkün de dahil.
Bir gün kırılırsın, başınız kabre düşer;
Kaldırmaya kudret bulamazsın be cahil!
Gonlümüz Sazdan Gelir (TUĞRA)
Gülce kartal, gülce düldül, gülceözgür, gülce şah
Gülce destan, gülce bülbül, gülce yıldız, gülce mah;
Tuğra benden, ben gِnülden, gِnlümüz sazdan gelir
Gülce omrüm: Gülce bir gül! Gülce aşkım don semah!
Osman Ocal
Rübai’ ye ِzgü aruz vezni:
mef'ûlü mefâ'îlü mefâ'îlü fa’ûl
Aruz vezni:
fâ'ilâtün/fâ'ilâtün/fâ'ilâtün/fâ'ilün
Cile Banıp Doner Semah(YİĞİTCE)
Bendin yıkıp çağlayarak,
Sele donüp iner semah.
Varlığımız çağlar üstü,
Hile akmaz pınar semah.
Ter ateşler hak yolumuz,
Pir aşkına her dolumuz,
Bir uhdedir gِnlümüzde;
Dile gelip kanar semah.
Kavis çizmez omuzda baş,
Yunus Emre Hacı Bektaş,
Halis yaşar benliğimiz;
Ele, bele fener semah.
Yağı kesik kandil soner,
Ağı versen yine doner,
Doğu, batı Anadolu;
Güle sevgi sunar semah.
Kurgan bilmez al kanımız,
Kurban olsun her canımız,
Harman harman yığıla et;
Tele düşüp yanar semah.
YOrük, Avşar hepsi Türkmen,
Türük dersen ِz Türk’üm ben.
Buruk koyma Vuslatî’yi;
Cile banıp, dِoner semah.
Osman Ocal
MANİFESTO(*)
EY ŞAİR! Birinci
vazifen, Türk Şiirini, bütünüyle Türk Edebiyatını sevmek, ana dilimiz
Türkçe ile kültür ve sanatını nakış nakış işlemek ve kalıcı eserleri
üretmektir. Bugün ve gelecekte ki varlığının değişmez temeli
budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. Unutma
ki, dilini kaybeden Milletlerin bağımsızlığı da olamaz. Kültür
emparyalizminin işgâli altında inleyen Yüce Milletin, şairlerinin
haykırmasını, kültür ve sanat adamlarının üreteceği eserleriyle yüreğine
ses olmasını beklemektedir. İçinde bulunduğun vaziyete dِn de
şِyle bir bak! Bütün Dünyada emsâli gِrülmemiş bir galibiyetin
temilcileri,Cennet Anadolu'yu Cehenneme çevirebilmek için her türlü şer
planı, projeyi uygulamaya koymuşlar ve koymaya devam etmektedirler. Aziz yurdumuz bir ateş çemberi içindedir. Başları bulutlu, ِzgür
dağlarımızda bِlücü-dış destekli, kalleş bir ِrgütün eşkiyâsı vardır.
Anadolu'nun her kِy ve kasabasına gün geçmiyor ki bir Mehmetcik tabutu
gelmesin. Kahraman ordumuza bu mücadelede şairin-yazarın, kültür ve
sanat adamının destek vermesi gerekmez mi? Anadolu insanı,
kırsal kesimden Büyük kentlerin varoşlarına gِçmüş ve gِçmeye devam
etmektedir. Şimdi, % 65'i 30 yaşın altında olan Halkımızın % 85'i
kentlerde yaşamaktadır. Adına sayısız şiirler yazdığımız
İstanbul şehrimizin nüfusu,yüzlerce ülke nüfusundan bile fazladır.Bugün
kişisel dertler ve sancıların temelinde toplumsal sorunlar
bulunmaktadır. Moda, ِzenti,kendini bilmezlik; havamızı,
suyumuzu, toprağımızı kirlettiği gibi, dil ve edebiyatımızı da
kirletmiştir. Para-madde ve ekonomi kültür ve sanata da
hükmetmektedir.Manâ-gِnül zenginliği yerini maddeye terketmiştir. Dünya ِlçeğinde bir şairimiz-ozanımız da yoktur Senelerden bu
yana boş vezin kavgaları yapmaktayız. Sanat-şiir sanatı adına
internetin sağladığı imkânlar da kullanılarak sanat-şiir
katledilmektedir. Okumayan, araştırmayan, tefekkür etmeyen,
düşlerini gerçekleştirmek heyacanıyla yüreği gümbürdemeyen, halkın
gündeminden ve kaygılarından uzak bir şair-şiir kara bulutunun
içindeyiz. Edep'ten kaynaklanan Edebiyatımız, bir asırdır,
kِklerinden koparılmadan yenilenmeyi, daha doğrusu yeni bir akımı
beklemektedir. Ey Türk Kültür ve Sanatının şairi! İşte
bugün, bu hâl ve şartlar içinde bulunmaktasın. Şu halde vazifen, Türk
Şiirini, bütünüyle Türk Edebiyatını kurtarmak ve Dünya'da hak ettiği
yere getirmektir! Muhtaç olduğun kudret, Türk Edebiyatının başarılı
mazisinde mevcuttur! Dünü bugünle yoğurarak geleceğe yürümek
zorundasın! Haydi, durmak, susmak zamanı değil şimdi!
Saygılarımızla. GـLCE EDEBİYAT AKIMI ---- (*)
Büyük ATATURK'ün GENCLİĞE HİTABESİ' ne şairler için naziredir.GULCE
NEDİR? NE DEĞİLDİR?
***************************************
Mustafa CEYLAN
(Gülce grubu yazılarından/11.11.2008)
1-GـLCE, neredeyse bir asra yaklaşan edebi akım arayış hasretimizi
vuslata dِnüştürendir. 2-Türk Şiir tarihinin mükemmel mazisinden
hız ve ilham alarak, bugünü dünle yoğurup geleceğe koşan bir akımdır. 3-Ana dilimiz Türkçe ile mısralarını nakış nakış dokuyan şairlerin
gِnül ve yürek birlikteliğini oluşturduğu, BEN demeyen BİZ diyenlerin
çağdaş edebi hareketinin adıdır. 4-Aruz, Hece, Serbest
vezinlerin üçü de bizimdir; bu bizim olan vezinleri, diğer kural ve
ilkelerini yıkmadan,bozmadan, karşı çıkmadan; gerektiğinde bayram
sabahında biraraya gelen aile bireyleri gibi, Gülce şiir bünyesinde
toplayan, yeniden yeni edebiyat anlayışıdır. 5-Milli olmadan,
evrensel olunamayacağını; içinde yaşadığı milletin-toplumun yürek dili
olmadan dünya şiir platformuna çıkıp, ِteki coğrafyadaki şiirlerle
kucaklaşılamayacağını varsayan şiirsel bir bakıştır. 6-GـLCE,
denenmemişi deneyen, sِylenmemişi sِyleyen; ancak, bozmayan, güzel ve
kaliteyi ileriye taşıyan,kalıcı şiir yolunda iz bırakmaya çalışan
şairlerin edebi topluluğudur. 7-Okuyan, araştıran, tefekkür
eden, düşünen, düşleyen, inanan, seven, gِnül veren, saygı duyan; doğum
yeri neresi olursa olsun, aynı dili konuşan, aynı vatana sevdalı, aynı
bayrak altında yaşamanın huzurunu duyan, ülkenin bağımsızlığını savunan,
Anadolu insanının yürek dili olan kalemlerin gülce mısralarından
oluşan, şiirle başlayıp en kısa zamanda diğer edebi türlerde de fikrini
ِrneklerle sunacak büyük ve cesaretli anlayıştır. 8-Vezin,
kafiye, ِlçü ve kurallar; asırların süzgecinden süzülerek günümüze kadar
gelmiştir. Ancak, bütün bunlar sadece birer 'araçtırlar'. Esas olan,
yüzyıllara yenilmeyecek kalıcı şiirdir. Araçlar kalıcı şiirimizin
gِvdeleridir.Araçlar, amacımız olamaz! ضnerdiğimiz ve bundan sonra da
ِnereceğimiz araçlar, kimilerini şaşırtabilir. Bunu gayet iyi
anlamaktayız. Edebiyat şehrinin çِplüğü kendisine edebi akım adını
vermiş nice çalışmalarla doludur. Bugün bize karşı çıkanlar, şunu iyi
bilmeliler ki, bizi ve anlayışımızı, ِnerdiklerimizi, eserlerimizi
içinde yaşadığımız Türk Halkı kabul etmez ise, biz de o çِplükte yer
alacağız. O sebeple, dostlarımızın telaşa kapılmalarına gerek
yoktur.Zaman ve edebiyat tarihi, şaşmaz ِlçüsünü bir kere de Gülce'miz
için kullanacaktır. 9-Fakat; GـLCE ِncülerinin bilgi
birikimi,yenilikçi anlayışı, hata yapılır ise ِzür dileyebilme ve
vazgeçebilme erdemleri ile yüzyılların altın zincir halkası, GـLCE' yi
kendisine halkın uğurlu elleriyle kattığında, bizi anlamayanların, GـLCE
nazım türlerini deneyeceklerini de bilmekteyiz. 10-Şiirde
birincilik münhaldir. Kelimeler, milletin ortak hafızasının
ürünüdürler.Şiir ya da nesir, kelimelerden zamana yenilmez gِkdelenler
dikme sanatıdır. Şair, o sanatın çilesini çeken gِnül emekçisidir. 11-Dil, kültür ve edebiyatımız; başta batı ve arap kültür
emperyalizminin amansız saldırısı altındadır. ـlkemiz, ekonomide,
siyasette, ticarette, kültür ve sanatta zora sokulmak istenmekte, dış
mihraklarla içerdeki gaflet erbablarınca bağımsızlığına
saldırılmaktadır. اevremizde ateşten bir çember vardır. Dağlarımız
bِlücü ve kalleş bir ِrgüt tarafından işgal altındadır. ـlkemizin her
kِy ve kasabasına gün geçmiyor ki Mehmetcik tabutu gelmesin. Anadolu
coğrafyası sancılar içindedir. Bu coğrafyada yaşayanların % 85'i
kentlerin varoşlarına yerleşmiştir. Anadolu bir uçtan bir uca gِç
etmektedir. Toplumun % 65'i 30 yaşın altındadır. Madenlerimiz,
fabrikalarımız, iletişimden limanlarımıza kadar ِzelleştirme ile yabancı
tekellerin yِnetimindedir. Basın ve medya belirli güç ve odakların
idaresindedir.Yüce dinimiz tüccarların kazanç kapısı ve siyaset aracı
haline dِnüştürülmeye çalışılmaktadır. Doğrular eğri, eğriler doğru
gِsterilmektedir. Bütün bunlardan daha büyük olaylar mı bekliyoruz ki,
edebi bir akım doğmasın? İşte esas çıkış gerekçemiz budur.
Saygılarımızla.
Be Cahil (TUĞRA)
Kulsan hine; hayret! Ne denizler, ne sahil
Paklar mı ki sabret, buna mülkün de dahil.
Bir gün kırılırsın, başınız kabre düşer;
Kaldırmaya kudret bulamazsın be cahil!
Gonlümüz Sazdan Gelir (TUĞRA)
Gülce kartal, gülce düldül, gülceözgür, gülce şah
Gülce destan, gülce bülbül, gülce yıldız, gülce mah;
Tuğra benden, ben gِnülden, gِnlümüz sazdan gelir
Gülce omrüm: Gülce bir gül! Gülce aşkım don semah!
Osman Ocal
Rübai’ ye ِzgü aruz vezni:
mef'ûlü mefâ'îlü mefâ'îlü fa’ûl
Aruz vezni:
fâ'ilâtün/fâ'ilâtün/fâ'ilâtün/fâ'ilün
Cile Banıp Doner Semah(YİĞİTCE)
Bendin yıkıp çağlayarak,
Sele donüp iner semah.
Varlığımız çağlar üstü,
Hile akmaz pınar semah.
Ter ateşler hak yolumuz,
Pir aşkına her dolumuz,
Bir uhdedir gِnlümüzde;
Dile gelip kanar semah.
Kavis çizmez omuzda baş,
Yunus Emre Hacı Bektaş,
Halis yaşar benliğimiz;
Ele, bele fener semah.
Yağı kesik kandil soner,
Ağı versen yine doner,
Doğu, batı Anadolu;
Güle sevgi sunar semah.
Kurgan bilmez al kanımız,
Kurban olsun her canımız,
Harman harman yığıla et;
Tele düşüp yanar semah.
YOrük, Avşar hepsi Türkmen,
Türük dersen ِz Türk’üm ben.
Buruk koyma Vuslatî’yi;
Cile banıp, dِoner semah.
Osman Ocal
عدل سابقا من قبل vuslati في الأربعاء أبريل 07, 2010 3:06 am عدل 1 مرات
vuslati- Onbaşı
- عدد الرسائل : 10
العائلة التركمانية : oğuz Karkın
تاريخ التسجيل : 01/04/2010
رد: GULCE YENi EDEBIYAT AKIMI-TURKIYE
TUĞRA(GuLCE)
Sedamız hep cefakâr, yankılanır bak semaya;
Bize,hak geldi ikrar, sevgi bezenmez imaya.
Deli gonlüm paralansın, cana bilmez ihanet;
Karasevdam vefakâr, gün düşürür ay simaya.
osman ocal
fe'ilâtün/fe'ilâtün/fe'ilâtün/fe'ilün
Sedamız hep cefakâr, yankılanır bak semaya;
Bize,hak geldi ikrar, sevgi bezenmez imaya.
Deli gonlüm paralansın, cana bilmez ihanet;
Karasevdam vefakâr, gün düşürür ay simaya.
osman ocal
fe'ilâtün/fe'ilâtün/fe'ilâtün/fe'ilün
vuslati- Onbaşı
- عدد الرسائل : 10
العائلة التركمانية : oğuz Karkın
تاريخ التسجيل : 01/04/2010
رد: GULCE YENi EDEBIYAT AKIMI-TURKIYE
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI'NIN KURUCULARI
Mustafa CEYLAN
Harun
YİĞİT
Osman ÖCAL
Ekrem YALBUZ
Refika DOĞAN
GÜLCE YAZAN ŞAİRLER
Mustafa CEYLAN Osman ÖCAL Ekrem
YALBUZHarun YİĞİT Refika DOĞAN Yusuf BOZAN Mehmet NACAR İbrahim SAĞIR
Ozan SENTEZİ
Mehmet ÖZDEMİR Ali GÖZÜTOKRahime KAYA Ali OSKAN İhsan
ERTEM
Gülten ERTÜRKRamazan EFE Şemsettin DERVİŞOĞLU Melahat TEMUR
Ümran TOKMAKOzan İRŞADÎ Sabit İNCE Ali ALTINLI Neva SELÇUK
Mevlüde
DEMİR Gülşen ŞENDERİN Sevgili ÖZBEK Zübeyde GÖKBULUT
Vecdi Murat
SOYDAN Asuman Soydan ATASAYAR Ahmet İDRİSOĞLU
Miktad BAL Ayşenur
Ökten İZGİN Serap HOCA Kerim BAYDAK
Fatma KALKAN Gökmen Yılmaz ERDEM
Şükran GÜNAY Hülya EKMEKÇİ
Berrin STAMMER Abdullah RAMAZAN Ömer
ÖZTÜRK Turan UFUKTAN
Rengin ALACATLI Afet KIRAT Coşkun MUTLU İsmail
KARA İbrahim COŞAR Arif BİLGİN Meral ADAK Hatice KATRAN Mübeccel Zeynep
ÜNALAN Feriha CEYLAN Köksal KIRLIOĞLU Birdal Can TÜFEKÇİ
Yusuf Ziya
KARAHASANOĞLU Fesih AKTAŞ Onur BİLGE Sabiha SERİN Aşık KEVSERÎ Necdet
ARSLAN Nermin TERZİ Feyzullah KIRCA
Mustafa CEYLAN
Harun
YİĞİT
Osman ÖCAL
Ekrem YALBUZ
Refika DOĞAN
GÜLCE YAZAN ŞAİRLER
Mustafa CEYLAN Osman ÖCAL Ekrem
YALBUZHarun YİĞİT Refika DOĞAN Yusuf BOZAN Mehmet NACAR İbrahim SAĞIR
Ozan SENTEZİ
Mehmet ÖZDEMİR Ali GÖZÜTOKRahime KAYA Ali OSKAN İhsan
ERTEM
Gülten ERTÜRKRamazan EFE Şemsettin DERVİŞOĞLU Melahat TEMUR
Ümran TOKMAKOzan İRŞADÎ Sabit İNCE Ali ALTINLI Neva SELÇUK
Mevlüde
DEMİR Gülşen ŞENDERİN Sevgili ÖZBEK Zübeyde GÖKBULUT
Vecdi Murat
SOYDAN Asuman Soydan ATASAYAR Ahmet İDRİSOĞLU
Miktad BAL Ayşenur
Ökten İZGİN Serap HOCA Kerim BAYDAK
Fatma KALKAN Gökmen Yılmaz ERDEM
Şükran GÜNAY Hülya EKMEKÇİ
Berrin STAMMER Abdullah RAMAZAN Ömer
ÖZTÜRK Turan UFUKTAN
Rengin ALACATLI Afet KIRAT Coşkun MUTLU İsmail
KARA İbrahim COŞAR Arif BİLGİN Meral ADAK Hatice KATRAN Mübeccel Zeynep
ÜNALAN Feriha CEYLAN Köksal KIRLIOĞLU Birdal Can TÜFEKÇİ
Yusuf Ziya
KARAHASANOĞLU Fesih AKTAŞ Onur BİLGE Sabiha SERİN Aşık KEVSERÎ Necdet
ARSLAN Nermin TERZİ Feyzullah KIRCA
vuslati- Onbaşı
- عدد الرسائل : 10
العائلة التركمانية : oğuz Karkın
تاريخ التسجيل : 01/04/2010
رد: GULCE YENi EDEBIYAT AKIMI-TURKIYE
Dirse Han Oğlu
Boğaç Han Destanı(GÜLCE BULUŞMA
Yiğit Oğuz elinde Kam Gan oğlu ünüyle,
Ağırlardı beyleri her yıl şölen günüyle;
Her ziyafet bir şölen her şöleni bir düğün,
Hanlar Hanı Bayındır yerinden kalktı bir gün.
Şam dokuma otağı diktirdi yeryüzüne,
Alaca, han sayvanı yükseldi gökyüzüne.
İpekten halıları bin bir yere döşetti,
Üç ayrı renk otağı otağına eş etti.
Koyundan koçu seçip nice emir estirip,
Deveden buğra ile attan aygır kestirip:
‘Kimin oğlu kızı yok kara otağa kondurun,
Altına kara keçe önüne kara koyun yahnisi
Yerse yesin, yemezse kalksın gitsin.
Oğlu olanı ak otağa, kızı olanı kızıl otağa
Oğlu kızı olmayanı Allah Teâlâ karalamıştır,
Biz de görmeyiz bunu böyle bilsin,’ dedi.
Haberi alan beyler
Pusatlanıp atlandı,
Şölen yapılan yere
Birer birer toplandı.
Meğer Dirse Han derler vardı bir beyin oğlu,
Gelmemişti dünyaya ne kızı var ne oğlu.
Haberi aldığında tez varmayı yeğledi,
Söyledi bir görelim Han’ım neler söyledi:
‘Serin serin tan yelleri estiğinde
Sakallı boza çalan çayır kuşu öttüğünde
Sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda
Büyük cins atlar sahibini görüp kişnediğinde
Aklı karalı seçilen çağda
Göğsü güzel koca dağlara gün vurunca
Bey yiğitlerle cilasunların birbirine koyulduğu çağda’
Sabahın er vaktinde ilk ışıkla Dirse Han,
Kalkıp geldi şölene kırk yiğidi oldu can.
Otağında altına kara keçe sürdüler,
Yesin diye önüne kara yahni verdiler.
Anlamadı Dirse Han
Dedi: ‘Bu kara ayıp,
Benim suçum ne ola’
Sordu beyleri sayıp.
Dediler: ‘Han’dan gelen böyledir buyruk bize,
Oğlun kızın yok imiş kara otağ hak size.’
Bu ayıbı duyunca olan neşesi söndü,
Kırk yiğitle doğruldu hemen evine döndü.
Bağırdı hatununa Han’ım neler söyledi:
‘Beri gel başımın bahtı evimin tahtı
Evden çıkıp yürüdüğünde selvi boylum
Topuğunda döklüm döklüm kara saçlım
Kurulu yaya benzer çatma kaşlım
İki badem sığmayan dar ağızlım
Kavunum yemişim düvleğim
Görüyor musun neler oldu.’
Dirse Han hatununa anlattı yaşananı,
Kara otağ çeker mi bu beyliği bu şanı.
Topaç gibi bir oğul o an düştü diline,
Aslanlaştı aniden bu da böyle biline.
‘Senden midir benden mi’ deyip yine söyledi:
‘Han kızı yerimden kalkayım mı
Yakan ile boğazından tutayım mı
Kaba ökçemin altına alayım mı
Kara çelik öz kılıcımı elime alayım mı
Öz gövdenden başını keseyim mi
Can nasıl tatlıymış sana bildireyim mi
Alca kanını yeryüzüne dökeyim mi
Han kızı sebebi nedir söyle bana
Korkunç gazap ederim şimdi sana’
Dirse Han’ın karısı
Han sözüne üzüldü,
Çekik kara gözünden
Damla yaşlar süzüldü.
‘Ne bendendir ne senden hanlar hanı Dirse Han,
Üstümüzde bulunan, ne gelirse Allah’tan.’
Diyerek devam etti. ‘Bana gazap eyleme,
İncitecek ey beyim kötü sözler söyleme.
Alaca çadırını kalk yeryüzüne diktir,
Şanınıza yakışan yapacağın beyliktir.
Deveden buğra koyundan koç attan aygır
Kestir, İç Oğuz Dış Oğuz beylerini çağır.
Nerde aç görsen doyur çıplak görsen giyindir,
Yapılacak dualar Allah bilir beyindir’
Hatununun sözüyle büyük ziyafet verdi,
Aldığı dualarla derken murada erdi.
Oğlancığı büyüdü
Olunca yaşı on beş,
Öyle bir delikanlı
Sanki aslanlara eş.
Meğer Bayındır Han’ın azgın boğası vardı,
Boynuz vursa bir taşa taşın dünyası dardı.
Güreştirir deveyle bir yaz bir de güz günü,
Eğlenirdi beylerle sanki Han’ın düğünü.
Altı kişi zincirle yine bir yaz gününde,
Çıkardılar boğayı kim durur ki önünde.
Koy verdiler boğayı
Düşünmeden o anda,
Dirse Han’ın oğluyla
Üç yoldaşı meydanda.
Kaçın dedilerse de beyin oğlu kaçmadı,
Üç arkadaşı gibi kanatlanıp uçmadı.
Boğa sürdü oğlana burnundan soluyarak,
Koşup geldi hemencik rüzgârı yalayarak.
Oğlan yumruğu ile tutup alnına vurdu,
Darbeyi alan boğa daha fazla kudurdu.
Tekrar hücuma geçip saldırınca yerinden,
Güçlü bir nefes aldı yenmesine, derinden.
Bu sefer yumruğunu tam alnına koyarak,
Sürdü meydan dışına kuvvetini yayarak.
Çekiştiler bir süre
Ama dövüş bitmedi,
Boğanın azgınlığı
Yiğitliğe yetmedi.
Oğlan çekip elini boşta koydu rakibi,
Düşmesine vesile yaptı başı takibi.
Davranıp bıçağına kesince boğazını,
Güreşi izleyen beyler yükseltti avazını.
Bütün oğuz beyleri
Meydana kaçıştılar,
Aferinler kuş oldu
Havada uçuştular.
Dediler; ‘Dedem Korkut bu yiğide ad versin,
Yanına kataraktan doğru babaya varsın,
Beylik isteyiversin hak etmiştir tahtını,
Mevla daim eylesin açsın artık bahtını.’
Çağrılıp Dedem Korkut varınca babasına,
Hele neler söyledi Han’ım neler söyledi:
‘Hey Dirse Han beylik ver bu oğlana
Taht ver erdemlidir
Boynu uzun yüğrük at ver bu oğlana
Binit olsun hünerlidir
Ağıllardan on bin koyun ver bu oğlana
Şişlik olsun erdemlidir
Katarından kızıl deve ver bu oğlana
Yük taşıyıcı olsun hünerlidir
Altın başlı otağ ver bu oğlana
Gölge olsun erdemlidir
Omuzu kuşlu kaftan ver bu oğlana.
Giyer olsun hünerlidir.’
Dedem Korkut oğlana Boğaç adını koydu,
Beylik aldı taht aldı diyarda herkes duydu.
Kulda olmaz kötülük şaşıp yanılmayınca,
Dirse Han yiğitleri tahtta anılmayınca,
İzzeti hürmet için şöyle karar aldılar;
Şikâyet için Han’a yirmi namert saldılar:
‘Boğaç kırk yiğitle Oğuz üstüne yürüdü,
Ak sakala sövdü pürçekliyi sürüdü.
Akan sudan geçip Ala Dağ’dan haber aştı,
Derler hanlar hanı Han Bayındır’a ulaştı.
Han Bayındır çağırır Ve sana gazap eyler.’
Namertler Dirse Han’a pervasız yalan söyler
Sonra diğer namertler
Gelirler Dirse Han’a,
Oğlu kötülemeye
Başlar yeni yalana:
‘Göğsü güzel koca dağa ava çıktı sensiz,
Avdan dönülünce anasına vardı densiz.
Şarabın keskininden içip sohbet eyledi,
Senin oğlan kötüdür canına kast eyledi.’
‘Böyle evlat gerekmez gidip getirin onu,
Uçurayım boynunu kapansın burda konu’
Dedi amma Dirse Han yalanlara kanarak,
Tek oğulcuk tek evlat ak yüreği yanarak.
‘Oğlun dinlemez bizi
Dediler ava götür,
Av avlarken habersiz
Okla işini bitir.’
‘Serin serin tan yelleri estiğinde
Sakallı boza çalan çayır kuşu öttüğünde
Yüğrük atlar sahibini görüp kişnediğinde
Sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda
Aklı karalı seçilen çağda
Kudretli Oğuzun gelinin kızının bezendiği çağda
Göğsü güzel koca dağlara gün vurunca
Bey yiğitlerle cilasunların birbirine koyulduğu çağda’
Sabah gün doğumunda ava çıktı Dirse Han,
Yanında kırk yiğidi oğulcuğu tek bir can.
Oğlancığa dediler birkaç namert gelerek,
‘Sürüp gelsin geyiği bir bir tepeleyerek.’
Göreyim der babanız; Sevinip kıvanayım,
Bundan sonra oğluma bey diye güveneyim’
Haberi yok yalandan Boğaç bilmez oyunu,
Bir bir vurur geyiği sanki keser soyunu.
Kırk namert döner bu kez
Derler ki Dirse Han’a:
‘Vururken geyikleri
Kıyacak senin cana.’
Oğlancık ok atarken geride kalanlara.
Dirse Han da inandı alçakça yalanlara.
Kurt sinirinden yapılmış sert yayını çekti,
Oğlancığın iki kürek arasına çaktı.
Fokur fokur fışkırdı oğlanın alca kanı,
Düştü atından yere yürüdü alçağın şanı.
Yere düşen oğlanın benzi sararıp soldu,
Geri dönen Dirse Han yurduna gelir oldu.
Avdan dönüldüğü
Her tarafa duyuldu,
Dirse Han’ın hatunu
Ziyafete koyuldu.
Sonra alıp at tepti kırk ince belli kızı,
Görmeyince oğlunu düştü gönlüne sızı.
Bütün yüreği oynadı ay yüzü birden soldu,
Kara bağrı sarsıldı süzme göze kan doldu.
Çağırır Dirse Han’ı söyler Han’ım ne söyler:
‘Beri gel basımın bahtı evimin tahtı
Han babamın güveyisi
Kadın anamın sevgisi
Babamın anamın verdiği
Göz açıp da gördüğüm
Gönül verip sevdiğim
A Dirse Han
Kalktın oğlunla birlikte yerinden doğruldun
Yelesi kara soylu atına bindin
Göğsü güzel koca dağa ava çıktın
İki vardın bir geliyorsun yavrum hani
Karanlık gecede bulduğun oğul hani
Çıksın benim görür gözüm a Dirse Han yaman seğiriyor
Kesilsin oğlumun emdiği süt damarım yaman
sızlıyor
Sarı yılan sokmadan akça temin kalkıp şişiyor
Yalnızca oğul görünmüyor bağrım yanıyor
Kuru kuru çaylara su saldım
Kara elbiseli dervişlere adaklar verdim
Aç görsem doyurdum çıplak görsem donattım
Tepe gibi et yığdım göl gibi kımız sağdırdım
Dilek diledim Tanrıya bir oğul zorla buldum
Yalnız oğul haberini a Dirse Han söyle bana
Karşı yatan Ala Dağdan bir oğul uçurdunsa söyle bana
Taşkın akan koşan sudan bir oğul akıttınsa söyle bana
Aslan ile kaplana bir oğul yedirdinse söyle bana
Kara cübbeli azgın dinli kâfirlere bir oğul aldırdınsa söyle bana
Han babamın katına ben varayım
Ağır hazine bol asker alayım
Azgın dinli kâfire ben varayım
Paralanıp soylu atımdan inmeyince
Yenim ile alca kanımı silmeyince
Kol but olup yer üstüne düşmeyince
Yalnız oğul yollarından dönmeyeyim
Yalnız oğul haberini a Dirse Han söyle bana
Kara başım kurban olsun bugün sana’
Bekli de Oğuz boyu böyle figan görmedi,
Seslenmedi Dirse Han cevap bile vermedi.
Beyinin suskunluğu yüreğine oldu dert,
Kaçırmadı fırsatı yine geldi kırk namert:
‘Oğlun sağdır esendir
Hâlâ geyik peşinde,
Dolanır göğsü güzel
Koca dağın döşünde.’
Ana yüreği dayanır mı kırk ince kızla,
Oğlunu aramaya atlanıp çıktı hızla.
Yazlı kışlı kar olan Kazılık dağa baktı,
Alçaktan yücelere hemen koşturup çıktı.
Yüksekten enginlere bir kartal gibi bakar,
Bir dere kenarında kuzgunlar iner kalkar.
Soy atını çevirdi süzüldü ona doğru,
Volkan gibi alevli yanıktır ana bağrı.
Oğlan düşüp kalınca
Orada hazır oldu,
Yarayı sıvazlayan
Boz atlı Hızır oldu.
‘Korkma’ dedi oğlana;
‘Ama yaran çok kötü,
Merhemi dağ çiçeği
Bir de ananın sütü.’
Oğlanın anacığı üstüne çıka geldi,
Gördüğü al kızıl kan yanık bağrını deldi.
Oğulcuğuna söyler Han’ım neler söyler:
‘Kara çekik gözlerini uyku bürümüş aç artık
On iki kemikçiğin param parça topla artık
Tanrının verdiği tatlı canın gitmekteyse tut artık
Öz gövdende canın var ise oğul söyle bana
Kara başım kurban olsun oğul sana
Akar senin suların Kazılık Dağı
Akar iken akmaz olsun
Biter senin otların Kazılık Dağı
Biter iken bitmez olsun
Koşar senin geyiklerin Kazılık Dağı
Koşar iken koşmaz olsun taşa dönsün
Ne bileyim oğul aslandan mı oldu
Yoksa kaplandan mı oldu ne bileyim oğul
Bu kazalar sana nereden geldi
O gövdende canın var ise oğul söyle bana
Kara başım kurban olsun oğul sana
Ağız dilden bir küçücük söz et bana’
Oğlan sesi alınca açtı hemen gözünü,
Gördü anacığının aya benzer yüzünü.
Söyledi anasına Han’ım neler söyledi:
Beri gel ak sütunu emdiğim kadınım ana
Ak pürçekli yüce bildiğim canım ana
Akarlı sularına kötü söyleme
Kazılık Dağı’nın günahı yoktur
Biterli otlarına. Kötü söyleme
Kazılık Dağının suçu yoktur
Koşan geyiklerine kötü söyleme
Kazlık Dağının günahı yoktur
Aslan ile kaplanına kötü söyleme
Kazılık Dağının suçu yoktur
İlenirsen babama ilen
Bu suç bu günah babamdandır
Oğlan anacığına; ‘Korkma bundan korkma’ der,
‘Sıvazladı boz atlı Hızır sen etme keder.
Yaram ölümcül değil dağ çiçeği ve bir de,
Senin akça sütündür derman olan bu derde.’
Dağ çiçeği topladı kırk ince kız can ile
Ana sıktı memeyi sütü geldi kan ile.
Karışık merhem yapıp yarasına çaldılar,
Yurtlarına dönerken oğlancığı aldılar.
Hekime teslim edip
Gizlendi Dirse Han’dan,
Baba geçer olsa da
Ana geçer mi candan.
‘At ayağı çabuk ozan dili çevik olur,’
Oğlanın yaraları kırk günde iyi olur.
Kılıç kuşanarak ata binmeye başladı,
Babasından habersiz av edip kuş kuşladı.
Bunu duyan kırk alçak doymadı hıyanete,
Tuttular Dirse Han’ı kan oturdu ak ete.
Boynunda sicim ile onlar atlı Han yayan,
Gittiler kâfir ele beylerden olmaz duyan.
Dirse Han’ın hatunu bu haber patlayınca,
Hemen vardı oğluna soy ata atlayınca.
Söyledi ki oğluna Han’ım neler söyledi:
‘Görüyor musun ay oğul neler oldu
Sarp kayalar oynamadı yer oyuldu
Yurtta düşman yok iken
Senin babanın üstüne düşman geldi,
O kırk namert babanın arkadaşları babanı tuttular,
Ak ellerini ardına bağladılar,
Kıl sicimi ak boynuna taktılar,
Kendileri atlıydı
Babanı ise yayan yürüttüler,
Alıp kanlı kâfir ellerine yöneldiler,
Hanım oğul kalkarak yerinden doğrul,
Kırk yiğidim beraberine al,
Babanı o kırk namertten kurtar.
Yürü oğul.
Baban sona kıydı ise
Sen babana kıyma,’
Boğaç anasını kırmayıp sözüne baktı,
Kara çelik öz kılıcını beline taktı.
Altın mızrağı ak kirişli yayı silkindi,
Soy atını tutarak hemen sıçrayıp bindi.
Kırk yiğidin kırkıyla
Her birisi fırtına,
Acele düştü hemen
Babasının ardına.
Namertler yol üstünde kayıtsız içerlerken,
Boğaç Han atını koşturup yetişti erken.
Dediler yiğidi alalım tutsak tutup ikisini bir,
Varıp teslim edelim sevinsin kara kâfir.
Dirse Han söyledi ki Han’ım neler söyledi
‘Kırk yoldaşım aman
Tanrının birliğine yoktur güman
Benim elimi çözün,
Kolca kopuzumu elime verin,
O yiğidi döndüreyim,
İster beni öldürün ister diriltin,
Bırakıverin’
Çözülünce elleri aldı kolca kopuzu,
Tanımadı oğlunu sandı yabancı kuzu.
Söyledi bir bakalım Han’ım neler söyledi:
‘Boynu uzun yüğrük atlar gider ise benim gider
Senin de içinde bineğin var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alıvereyim dön geri
Ağıllardan on bin koyun gider ise benim gider
Senin de içinde şişliğin var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alıvereyim dön geri
Katarlardan kızıl deve gider ise benim gider
Senin de içinde deven var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alıvereyim dön geri
Altın başlı otağlar gider ise benim gider
Senin de içinde odan var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alıvereyim dön geri
Ak yüzlü ela gözlü gelinler gider ise benim gider
Senin de içinde nişanlın var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alıvereyim dön geri
Ak sakallı kocalar gider ise benim gider
Senin de içinde ak sakallı baban var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan kurtarayım dön geri
Benim için geldin ise hay yiğit oğulcuğumu öldürmüşüm
Bana yazık değil sana yazık dön geri’
Sonunda Dirse Han’ın
Depreşti eski derdi,
Sözünü bitirince
Oğlu karşılık verdi:
‘Boynu uzun yüğrük atlar gidiyorsa senin gider
Benim de içinde bineğim var
Bırakamam kırk alçağa
Katarlardan kızıl deve gidiyorsa senin gider
Benim de içinde devem var
Bırakamam kırk alçağa
Ağıllarda on bin koyun gidiyorsa senin gider
Benim de içinde etliğim var
Bırakamam kırk alçağa
Ak yüzlü ela gözlü gelin gidiyorsa senin gider
Benim de içinde nişanlım var
Bırakır mıyım kırk alçağa
Altın başlı otağlar gitmekteyse senin gider
Benim de içinde odam var
Bırakır mıyım kırk alçağa
Ak sakallı kocalar gitmekteyse senin gider
Benim de içinde bir aklı şaşmış bilmesini unutmuş kocamış babam var
Bırakır mıyım kırk alçağa’
Dedikten sonra hemen yiğitlere el etti,
At tepip baş düşürdü boz toprağı sel etti.
Babasını kurtarıp döndü yurduna geri,
Anladı ki Dirse Han bu yiğit kendi eri.
Hanlar Hanı Bayındır beylik verdi taht verdi,
Tanrı Oğuz eline önü açık baht verdi.
Dede Korkut geldi şu Oğuzname’yi koştu:
‘Onlar da bu dünyaya geldi geçti
Kervan gibi kondu göçtü
Onları da ecel aldı yer gizledi
Fani dünya yine kaldı
Gelimli gidimli dünya
Son ucun ölümlü dünya
Kara ölüm geldiğinde geçit versin.
Sağlıkla, akılla devletini Hak artırsın.
O öğdüğün yüce Tanrı dost olarak medet eriştirsin.
Dua edeyim Han’ım:
Yerli kara dağların yıkılmasın.
Gölgeli ulu ağacın kesilmesin.
Taşkın akan güzel suyun kurumasın.
Kanatlarının uçları kırılmasın.
Koşar iken ak boz atın tökezlenmesin.
Vuruşunca kara çelik öz kılıcın çentilmesin.
Dürtüşürken alaca mızrağın ufanmasın.
Ak pürçekli ananın yeri cennet olsun.
Ak sakallı babanın yeri cennet olsun.
Hakkın yandırdığı çırağın yana dursun.
Yüce Tanrı seni kötülere el açtırmasın Han’ım hey! …’
Osman Öcal
Boğaç Han Destanı(GÜLCE BULUŞMA
Yiğit Oğuz elinde Kam Gan oğlu ünüyle,
Ağırlardı beyleri her yıl şölen günüyle;
Her ziyafet bir şölen her şöleni bir düğün,
Hanlar Hanı Bayındır yerinden kalktı bir gün.
Şam dokuma otağı diktirdi yeryüzüne,
Alaca, han sayvanı yükseldi gökyüzüne.
İpekten halıları bin bir yere döşetti,
Üç ayrı renk otağı otağına eş etti.
Koyundan koçu seçip nice emir estirip,
Deveden buğra ile attan aygır kestirip:
‘Kimin oğlu kızı yok kara otağa kondurun,
Altına kara keçe önüne kara koyun yahnisi
Yerse yesin, yemezse kalksın gitsin.
Oğlu olanı ak otağa, kızı olanı kızıl otağa
Oğlu kızı olmayanı Allah Teâlâ karalamıştır,
Biz de görmeyiz bunu böyle bilsin,’ dedi.
Haberi alan beyler
Pusatlanıp atlandı,
Şölen yapılan yere
Birer birer toplandı.
Meğer Dirse Han derler vardı bir beyin oğlu,
Gelmemişti dünyaya ne kızı var ne oğlu.
Haberi aldığında tez varmayı yeğledi,
Söyledi bir görelim Han’ım neler söyledi:
‘Serin serin tan yelleri estiğinde
Sakallı boza çalan çayır kuşu öttüğünde
Sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda
Büyük cins atlar sahibini görüp kişnediğinde
Aklı karalı seçilen çağda
Göğsü güzel koca dağlara gün vurunca
Bey yiğitlerle cilasunların birbirine koyulduğu çağda’
Sabahın er vaktinde ilk ışıkla Dirse Han,
Kalkıp geldi şölene kırk yiğidi oldu can.
Otağında altına kara keçe sürdüler,
Yesin diye önüne kara yahni verdiler.
Anlamadı Dirse Han
Dedi: ‘Bu kara ayıp,
Benim suçum ne ola’
Sordu beyleri sayıp.
Dediler: ‘Han’dan gelen böyledir buyruk bize,
Oğlun kızın yok imiş kara otağ hak size.’
Bu ayıbı duyunca olan neşesi söndü,
Kırk yiğitle doğruldu hemen evine döndü.
Bağırdı hatununa Han’ım neler söyledi:
‘Beri gel başımın bahtı evimin tahtı
Evden çıkıp yürüdüğünde selvi boylum
Topuğunda döklüm döklüm kara saçlım
Kurulu yaya benzer çatma kaşlım
İki badem sığmayan dar ağızlım
Kavunum yemişim düvleğim
Görüyor musun neler oldu.’
Dirse Han hatununa anlattı yaşananı,
Kara otağ çeker mi bu beyliği bu şanı.
Topaç gibi bir oğul o an düştü diline,
Aslanlaştı aniden bu da böyle biline.
‘Senden midir benden mi’ deyip yine söyledi:
‘Han kızı yerimden kalkayım mı
Yakan ile boğazından tutayım mı
Kaba ökçemin altına alayım mı
Kara çelik öz kılıcımı elime alayım mı
Öz gövdenden başını keseyim mi
Can nasıl tatlıymış sana bildireyim mi
Alca kanını yeryüzüne dökeyim mi
Han kızı sebebi nedir söyle bana
Korkunç gazap ederim şimdi sana’
Dirse Han’ın karısı
Han sözüne üzüldü,
Çekik kara gözünden
Damla yaşlar süzüldü.
‘Ne bendendir ne senden hanlar hanı Dirse Han,
Üstümüzde bulunan, ne gelirse Allah’tan.’
Diyerek devam etti. ‘Bana gazap eyleme,
İncitecek ey beyim kötü sözler söyleme.
Alaca çadırını kalk yeryüzüne diktir,
Şanınıza yakışan yapacağın beyliktir.
Deveden buğra koyundan koç attan aygır
Kestir, İç Oğuz Dış Oğuz beylerini çağır.
Nerde aç görsen doyur çıplak görsen giyindir,
Yapılacak dualar Allah bilir beyindir’
Hatununun sözüyle büyük ziyafet verdi,
Aldığı dualarla derken murada erdi.
Oğlancığı büyüdü
Olunca yaşı on beş,
Öyle bir delikanlı
Sanki aslanlara eş.
Meğer Bayındır Han’ın azgın boğası vardı,
Boynuz vursa bir taşa taşın dünyası dardı.
Güreştirir deveyle bir yaz bir de güz günü,
Eğlenirdi beylerle sanki Han’ın düğünü.
Altı kişi zincirle yine bir yaz gününde,
Çıkardılar boğayı kim durur ki önünde.
Koy verdiler boğayı
Düşünmeden o anda,
Dirse Han’ın oğluyla
Üç yoldaşı meydanda.
Kaçın dedilerse de beyin oğlu kaçmadı,
Üç arkadaşı gibi kanatlanıp uçmadı.
Boğa sürdü oğlana burnundan soluyarak,
Koşup geldi hemencik rüzgârı yalayarak.
Oğlan yumruğu ile tutup alnına vurdu,
Darbeyi alan boğa daha fazla kudurdu.
Tekrar hücuma geçip saldırınca yerinden,
Güçlü bir nefes aldı yenmesine, derinden.
Bu sefer yumruğunu tam alnına koyarak,
Sürdü meydan dışına kuvvetini yayarak.
Çekiştiler bir süre
Ama dövüş bitmedi,
Boğanın azgınlığı
Yiğitliğe yetmedi.
Oğlan çekip elini boşta koydu rakibi,
Düşmesine vesile yaptı başı takibi.
Davranıp bıçağına kesince boğazını,
Güreşi izleyen beyler yükseltti avazını.
Bütün oğuz beyleri
Meydana kaçıştılar,
Aferinler kuş oldu
Havada uçuştular.
Dediler; ‘Dedem Korkut bu yiğide ad versin,
Yanına kataraktan doğru babaya varsın,
Beylik isteyiversin hak etmiştir tahtını,
Mevla daim eylesin açsın artık bahtını.’
Çağrılıp Dedem Korkut varınca babasına,
Hele neler söyledi Han’ım neler söyledi:
‘Hey Dirse Han beylik ver bu oğlana
Taht ver erdemlidir
Boynu uzun yüğrük at ver bu oğlana
Binit olsun hünerlidir
Ağıllardan on bin koyun ver bu oğlana
Şişlik olsun erdemlidir
Katarından kızıl deve ver bu oğlana
Yük taşıyıcı olsun hünerlidir
Altın başlı otağ ver bu oğlana
Gölge olsun erdemlidir
Omuzu kuşlu kaftan ver bu oğlana.
Giyer olsun hünerlidir.’
Dedem Korkut oğlana Boğaç adını koydu,
Beylik aldı taht aldı diyarda herkes duydu.
Kulda olmaz kötülük şaşıp yanılmayınca,
Dirse Han yiğitleri tahtta anılmayınca,
İzzeti hürmet için şöyle karar aldılar;
Şikâyet için Han’a yirmi namert saldılar:
‘Boğaç kırk yiğitle Oğuz üstüne yürüdü,
Ak sakala sövdü pürçekliyi sürüdü.
Akan sudan geçip Ala Dağ’dan haber aştı,
Derler hanlar hanı Han Bayındır’a ulaştı.
Han Bayındır çağırır Ve sana gazap eyler.’
Namertler Dirse Han’a pervasız yalan söyler
Sonra diğer namertler
Gelirler Dirse Han’a,
Oğlu kötülemeye
Başlar yeni yalana:
‘Göğsü güzel koca dağa ava çıktı sensiz,
Avdan dönülünce anasına vardı densiz.
Şarabın keskininden içip sohbet eyledi,
Senin oğlan kötüdür canına kast eyledi.’
‘Böyle evlat gerekmez gidip getirin onu,
Uçurayım boynunu kapansın burda konu’
Dedi amma Dirse Han yalanlara kanarak,
Tek oğulcuk tek evlat ak yüreği yanarak.
‘Oğlun dinlemez bizi
Dediler ava götür,
Av avlarken habersiz
Okla işini bitir.’
‘Serin serin tan yelleri estiğinde
Sakallı boza çalan çayır kuşu öttüğünde
Yüğrük atlar sahibini görüp kişnediğinde
Sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda
Aklı karalı seçilen çağda
Kudretli Oğuzun gelinin kızının bezendiği çağda
Göğsü güzel koca dağlara gün vurunca
Bey yiğitlerle cilasunların birbirine koyulduğu çağda’
Sabah gün doğumunda ava çıktı Dirse Han,
Yanında kırk yiğidi oğulcuğu tek bir can.
Oğlancığa dediler birkaç namert gelerek,
‘Sürüp gelsin geyiği bir bir tepeleyerek.’
Göreyim der babanız; Sevinip kıvanayım,
Bundan sonra oğluma bey diye güveneyim’
Haberi yok yalandan Boğaç bilmez oyunu,
Bir bir vurur geyiği sanki keser soyunu.
Kırk namert döner bu kez
Derler ki Dirse Han’a:
‘Vururken geyikleri
Kıyacak senin cana.’
Oğlancık ok atarken geride kalanlara.
Dirse Han da inandı alçakça yalanlara.
Kurt sinirinden yapılmış sert yayını çekti,
Oğlancığın iki kürek arasına çaktı.
Fokur fokur fışkırdı oğlanın alca kanı,
Düştü atından yere yürüdü alçağın şanı.
Yere düşen oğlanın benzi sararıp soldu,
Geri dönen Dirse Han yurduna gelir oldu.
Avdan dönüldüğü
Her tarafa duyuldu,
Dirse Han’ın hatunu
Ziyafete koyuldu.
Sonra alıp at tepti kırk ince belli kızı,
Görmeyince oğlunu düştü gönlüne sızı.
Bütün yüreği oynadı ay yüzü birden soldu,
Kara bağrı sarsıldı süzme göze kan doldu.
Çağırır Dirse Han’ı söyler Han’ım ne söyler:
‘Beri gel basımın bahtı evimin tahtı
Han babamın güveyisi
Kadın anamın sevgisi
Babamın anamın verdiği
Göz açıp da gördüğüm
Gönül verip sevdiğim
A Dirse Han
Kalktın oğlunla birlikte yerinden doğruldun
Yelesi kara soylu atına bindin
Göğsü güzel koca dağa ava çıktın
İki vardın bir geliyorsun yavrum hani
Karanlık gecede bulduğun oğul hani
Çıksın benim görür gözüm a Dirse Han yaman seğiriyor
Kesilsin oğlumun emdiği süt damarım yaman
sızlıyor
Sarı yılan sokmadan akça temin kalkıp şişiyor
Yalnızca oğul görünmüyor bağrım yanıyor
Kuru kuru çaylara su saldım
Kara elbiseli dervişlere adaklar verdim
Aç görsem doyurdum çıplak görsem donattım
Tepe gibi et yığdım göl gibi kımız sağdırdım
Dilek diledim Tanrıya bir oğul zorla buldum
Yalnız oğul haberini a Dirse Han söyle bana
Karşı yatan Ala Dağdan bir oğul uçurdunsa söyle bana
Taşkın akan koşan sudan bir oğul akıttınsa söyle bana
Aslan ile kaplana bir oğul yedirdinse söyle bana
Kara cübbeli azgın dinli kâfirlere bir oğul aldırdınsa söyle bana
Han babamın katına ben varayım
Ağır hazine bol asker alayım
Azgın dinli kâfire ben varayım
Paralanıp soylu atımdan inmeyince
Yenim ile alca kanımı silmeyince
Kol but olup yer üstüne düşmeyince
Yalnız oğul yollarından dönmeyeyim
Yalnız oğul haberini a Dirse Han söyle bana
Kara başım kurban olsun bugün sana’
Bekli de Oğuz boyu böyle figan görmedi,
Seslenmedi Dirse Han cevap bile vermedi.
Beyinin suskunluğu yüreğine oldu dert,
Kaçırmadı fırsatı yine geldi kırk namert:
‘Oğlun sağdır esendir
Hâlâ geyik peşinde,
Dolanır göğsü güzel
Koca dağın döşünde.’
Ana yüreği dayanır mı kırk ince kızla,
Oğlunu aramaya atlanıp çıktı hızla.
Yazlı kışlı kar olan Kazılık dağa baktı,
Alçaktan yücelere hemen koşturup çıktı.
Yüksekten enginlere bir kartal gibi bakar,
Bir dere kenarında kuzgunlar iner kalkar.
Soy atını çevirdi süzüldü ona doğru,
Volkan gibi alevli yanıktır ana bağrı.
Oğlan düşüp kalınca
Orada hazır oldu,
Yarayı sıvazlayan
Boz atlı Hızır oldu.
‘Korkma’ dedi oğlana;
‘Ama yaran çok kötü,
Merhemi dağ çiçeği
Bir de ananın sütü.’
Oğlanın anacığı üstüne çıka geldi,
Gördüğü al kızıl kan yanık bağrını deldi.
Oğulcuğuna söyler Han’ım neler söyler:
‘Kara çekik gözlerini uyku bürümüş aç artık
On iki kemikçiğin param parça topla artık
Tanrının verdiği tatlı canın gitmekteyse tut artık
Öz gövdende canın var ise oğul söyle bana
Kara başım kurban olsun oğul sana
Akar senin suların Kazılık Dağı
Akar iken akmaz olsun
Biter senin otların Kazılık Dağı
Biter iken bitmez olsun
Koşar senin geyiklerin Kazılık Dağı
Koşar iken koşmaz olsun taşa dönsün
Ne bileyim oğul aslandan mı oldu
Yoksa kaplandan mı oldu ne bileyim oğul
Bu kazalar sana nereden geldi
O gövdende canın var ise oğul söyle bana
Kara başım kurban olsun oğul sana
Ağız dilden bir küçücük söz et bana’
Oğlan sesi alınca açtı hemen gözünü,
Gördü anacığının aya benzer yüzünü.
Söyledi anasına Han’ım neler söyledi:
Beri gel ak sütunu emdiğim kadınım ana
Ak pürçekli yüce bildiğim canım ana
Akarlı sularına kötü söyleme
Kazılık Dağı’nın günahı yoktur
Biterli otlarına. Kötü söyleme
Kazılık Dağının suçu yoktur
Koşan geyiklerine kötü söyleme
Kazlık Dağının günahı yoktur
Aslan ile kaplanına kötü söyleme
Kazılık Dağının suçu yoktur
İlenirsen babama ilen
Bu suç bu günah babamdandır
Oğlan anacığına; ‘Korkma bundan korkma’ der,
‘Sıvazladı boz atlı Hızır sen etme keder.
Yaram ölümcül değil dağ çiçeği ve bir de,
Senin akça sütündür derman olan bu derde.’
Dağ çiçeği topladı kırk ince kız can ile
Ana sıktı memeyi sütü geldi kan ile.
Karışık merhem yapıp yarasına çaldılar,
Yurtlarına dönerken oğlancığı aldılar.
Hekime teslim edip
Gizlendi Dirse Han’dan,
Baba geçer olsa da
Ana geçer mi candan.
‘At ayağı çabuk ozan dili çevik olur,’
Oğlanın yaraları kırk günde iyi olur.
Kılıç kuşanarak ata binmeye başladı,
Babasından habersiz av edip kuş kuşladı.
Bunu duyan kırk alçak doymadı hıyanete,
Tuttular Dirse Han’ı kan oturdu ak ete.
Boynunda sicim ile onlar atlı Han yayan,
Gittiler kâfir ele beylerden olmaz duyan.
Dirse Han’ın hatunu bu haber patlayınca,
Hemen vardı oğluna soy ata atlayınca.
Söyledi ki oğluna Han’ım neler söyledi:
‘Görüyor musun ay oğul neler oldu
Sarp kayalar oynamadı yer oyuldu
Yurtta düşman yok iken
Senin babanın üstüne düşman geldi,
O kırk namert babanın arkadaşları babanı tuttular,
Ak ellerini ardına bağladılar,
Kıl sicimi ak boynuna taktılar,
Kendileri atlıydı
Babanı ise yayan yürüttüler,
Alıp kanlı kâfir ellerine yöneldiler,
Hanım oğul kalkarak yerinden doğrul,
Kırk yiğidim beraberine al,
Babanı o kırk namertten kurtar.
Yürü oğul.
Baban sona kıydı ise
Sen babana kıyma,’
Boğaç anasını kırmayıp sözüne baktı,
Kara çelik öz kılıcını beline taktı.
Altın mızrağı ak kirişli yayı silkindi,
Soy atını tutarak hemen sıçrayıp bindi.
Kırk yiğidin kırkıyla
Her birisi fırtına,
Acele düştü hemen
Babasının ardına.
Namertler yol üstünde kayıtsız içerlerken,
Boğaç Han atını koşturup yetişti erken.
Dediler yiğidi alalım tutsak tutup ikisini bir,
Varıp teslim edelim sevinsin kara kâfir.
Dirse Han söyledi ki Han’ım neler söyledi
‘Kırk yoldaşım aman
Tanrının birliğine yoktur güman
Benim elimi çözün,
Kolca kopuzumu elime verin,
O yiğidi döndüreyim,
İster beni öldürün ister diriltin,
Bırakıverin’
Çözülünce elleri aldı kolca kopuzu,
Tanımadı oğlunu sandı yabancı kuzu.
Söyledi bir bakalım Han’ım neler söyledi:
‘Boynu uzun yüğrük atlar gider ise benim gider
Senin de içinde bineğin var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alıvereyim dön geri
Ağıllardan on bin koyun gider ise benim gider
Senin de içinde şişliğin var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alıvereyim dön geri
Katarlardan kızıl deve gider ise benim gider
Senin de içinde deven var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alıvereyim dön geri
Altın başlı otağlar gider ise benim gider
Senin de içinde odan var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alıvereyim dön geri
Ak yüzlü ela gözlü gelinler gider ise benim gider
Senin de içinde nişanlın var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alıvereyim dön geri
Ak sakallı kocalar gider ise benim gider
Senin de içinde ak sakallı baban var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan kurtarayım dön geri
Benim için geldin ise hay yiğit oğulcuğumu öldürmüşüm
Bana yazık değil sana yazık dön geri’
Sonunda Dirse Han’ın
Depreşti eski derdi,
Sözünü bitirince
Oğlu karşılık verdi:
‘Boynu uzun yüğrük atlar gidiyorsa senin gider
Benim de içinde bineğim var
Bırakamam kırk alçağa
Katarlardan kızıl deve gidiyorsa senin gider
Benim de içinde devem var
Bırakamam kırk alçağa
Ağıllarda on bin koyun gidiyorsa senin gider
Benim de içinde etliğim var
Bırakamam kırk alçağa
Ak yüzlü ela gözlü gelin gidiyorsa senin gider
Benim de içinde nişanlım var
Bırakır mıyım kırk alçağa
Altın başlı otağlar gitmekteyse senin gider
Benim de içinde odam var
Bırakır mıyım kırk alçağa
Ak sakallı kocalar gitmekteyse senin gider
Benim de içinde bir aklı şaşmış bilmesini unutmuş kocamış babam var
Bırakır mıyım kırk alçağa’
Dedikten sonra hemen yiğitlere el etti,
At tepip baş düşürdü boz toprağı sel etti.
Babasını kurtarıp döndü yurduna geri,
Anladı ki Dirse Han bu yiğit kendi eri.
Hanlar Hanı Bayındır beylik verdi taht verdi,
Tanrı Oğuz eline önü açık baht verdi.
Dede Korkut geldi şu Oğuzname’yi koştu:
‘Onlar da bu dünyaya geldi geçti
Kervan gibi kondu göçtü
Onları da ecel aldı yer gizledi
Fani dünya yine kaldı
Gelimli gidimli dünya
Son ucun ölümlü dünya
Kara ölüm geldiğinde geçit versin.
Sağlıkla, akılla devletini Hak artırsın.
O öğdüğün yüce Tanrı dost olarak medet eriştirsin.
Dua edeyim Han’ım:
Yerli kara dağların yıkılmasın.
Gölgeli ulu ağacın kesilmesin.
Taşkın akan güzel suyun kurumasın.
Kanatlarının uçları kırılmasın.
Koşar iken ak boz atın tökezlenmesin.
Vuruşunca kara çelik öz kılıcın çentilmesin.
Dürtüşürken alaca mızrağın ufanmasın.
Ak pürçekli ananın yeri cennet olsun.
Ak sakallı babanın yeri cennet olsun.
Hakkın yandırdığı çırağın yana dursun.
Yüce Tanrı seni kötülere el açtırmasın Han’ım hey! …’
Osman Öcal
vuslati- Onbaşı
- عدد الرسائل : 10
العائلة التركمانية : oğuz Karkın
تاريخ التسجيل : 01/04/2010
Mukaddime-Dedem Korkut (GÜLCE-BAHÇE)
Mukaddime-Dedem Korkut Kitabı (Gülce Bahçe) Bismillâhirrahmânirrahim Soyu kamların soyundan, Oğuz’un Bayat boyundan, Fırlamış bir ok yayından, Doğdu ölmez Dedem Korkut. Tanrı’nın sevgili kulu, Sunulunca içti dolu, Gösterdi Oğuz’a yolu, Doğdu ölmez Dedem Korkut. Bilgesidir tüm Oğuz’un, Piridir kolca kopuzun, Gezer il il yollar uzun, Doğdu ölmez Dedem Korkut. Hak verdi ilham doldurdu, Ne istediyse oldurdu, Ağlayanları güldürdü, Doğdu ölmez Dedem Korkut. Türk’ün bulunduğu yerde, Er belinden düşen erde, Yaşar gider gönüllerde, Doğdu ölmez Dedem Korkut. Her müşkülü halleden Oğuz üstünde gölge, Gaipten haber eden hem erendir hem bilge. Bir can ile bir beden ölümsüz Korkut Ata. Ne buyursa kabul gördü, Danışan hak yolu sürdü, Nice nice öğüt verdi, Doğdu ölmez Dedem Korkut. Korkut Ata söyledi ki: ‘Hanlık Kayı’ya geçecek, Alamayacak hiç kimse Kıyamet kopuncaya dek’ Dedem korkut hak söyledi, Bilen başa taç eyledi: ‘Bir iş düzenini almaz, Allah Allah demeyince. Kişi yoktan zengin olmaz, Ulu Tanrı vermeyince. Kul başına kaza gelmez, Alın yazı görmeyince. Yaratılan kimse ölmez, Ecel vakti ermeyince. Kişide devlet olmaz gönlünde varsa benlik, Yağan kar yaza kalmaz kalmaz güze çimenlik. Eski pamuk bez olmaz kalleş düşman dost olmaz, Kalkmazsa kara kılıç düşman imana gelmez. Kara eşek başına başlık vur olmaz katır, Hanım olmaz cariye giydirip süse batır. Bir yiğit dağlar kadar Mal mülk edinip yığar, Yenmez nasip fazlası Kısmeti kendin boğar. El oğlunu büyütüp beslesen de faydasız, Yalnız başına koyup bırakır gider evden. Oğul olmaz katiyen el oğlundan, güveyden, Külden tepe yığılmaz düşlesen de faydasız. Er malına kıymazsa ölür gider adı çıkmaz, Çağıldayan su taşsa yine de dolmaz deniz. Özünden öğüt almaz anadan görmese kız, Oğul töre bilmese yabana sofra çekmez. Oğul babanın sırrı iki gözden birisi, Devletli oğul olsa ocağı gönendirir; Devletsiz oğul olsa ocağını söndürür. Devam eder Korkut’ça işte sözün gerisi; Oğul neyler babadan kendine mal kalmasa, Baba malı faydasız başta devlet olmasa.’ Dedem korkut bir daha Söyledi bir görelim, Hele neler söyledi Hikmetine erelim: ‘Vurup keser kılıcı Kötü yüreklilerin, Vurmasın daha iyi Yarası olur derin. Vurmasını bilen yiğit Ne şer olur ne ahmak, Ok ile kılıçtan öte Daha iyi ağaç çomak. Atın yemediği ot bitmese daha iyi, Yalancının ocağı tütmese daha iyi. Sert yürürken soylu ata Dönek yiğit binebilmez. Bineceğine binmesin Binmemesi yeğdir, bineceğine. Misafiri bilmez evin Bir lokması yenebilmez. Yeneceğine yenmesin Yenmemesi yeğdir, yeneceğine. Soyu belli bir babadan Hoyrat oğul inebilmez. İneceğine inmesin İnmemesi yeğdir, ineceğine. Atasına saygı duyan şefkatli oğul iyi, Baba adını yürüten devletli oğul iyi.’ Dedem korkut yine söyledi Görelim Hânım ne söyledi: Ala dağın otlağını Yer otunu geyik bilir. Gece kervan göçtüğünü Çayır kuşu, ayık bilir. Akar suyun zorluğunu Yük taşıyan kayık bilir. Kötülüğün acısını Doldurulan oyuk bilir. Akça kımız al şarabı İmbiğinden süzen bilir. Öleceği güzel Tanrı Olacağı sezen bilir. Yedi dere kokusunu Tilki gibi gezen bilir, Koç yiğidi cömert eri Kopuz çalan ozan bilir. Varlığının kıymetini Geleceği gören bilir. Vatan nedir bayrak nedir Uğrunda can veren bilir.’ Dedem korkut yine söyledi Görelim Hânım ne söyledi: ‘Ağız açıp el açıp övdüğüm Tanrı güzel, Can özüm iki gözüm sevdiğim Tanrı güzel. Tanrı dostu Muhammed, Âmme güzel cüz başı, Ebubekir ve Ömer, Mekke’nin her bir taşı, Erlerin şahı Ali din içindi savaşı; Ağız açıp el açıp övdüğüm Tanrı güzel Hasan ile Hüseyin, Tanrı bilgisi Kur’an, Cuma günüyle Yasin ve Affanoğlu Osman, Hutbe dinlerken ümmet, minareden okunan, Can özüm iki gözüm sevdiğim Tanrı güzel. Ak süt emziren ana Helâlce kadın güzel. Evladı seven baba Oğul, kız tadın güzel. Uslu yol alan aygır Elin kınası güzel. Ala otağı, çadır Gelin odası güzel. Yiğit soylu alp erence, Kopuz çalan ozan güzel. Deyişlerle yol gösteren, Bu destanı yazan güzel.’ Ve kutlu Oğuz elinden, Dede Korkut’un dilinden, Destan düşer her telinden, Çalar kopuz söyler ozan: Devletlisin bey oğul Devletin kutlu kalsın, Dili sevip koruyan Bir ömür mutlu kalsın. Türkçe oku Türkçe söyle, Köküm Türkçe, ana dilim. Yaşatır sonsuza kadar, Türkçe sanat Türkçe ilim. Kulak ver sözüme dinle ey oğul, Burçları deviren yankıdır sesim. Kanlı meydanlarda oynarken atım, Boğardı cihanı anlık nefesim. Kutlu törelisin anla toy oğul, Orhun’da abide bilgece hansın. Dirlikli, düzenli sürsün birliğin, Bozdurma ilini sen bir cihansın. Yükselir temelden kinle oy oğul, Yeni Çin setleri, durdurmak için. Oyunlar, hileler, sahte alkışlar, Kardeşi kardeşe kırdırmak için. Yürüsün varlığım senle ay oğul, Maziden atiye dirilik gerek. Koru benliğini, sarıl köküne, Bir vatan bir bayrak bir atsın yürek. Geleceğin temeli sonsuzluğun güvenci, Son asrın kıskacında iyi dinle Türk genci. İlk ödevin olmalı Türk yurdunu korumak, Türk’ün bağımsızlığı, varlığın tek direnci. Varlığına kast eden hem içerde hem dışta, Kötücüller çıkacak bu düşmanca yarışta. İçinde bulunduğun duruma bakmaksızın, Görevin savunmaktır hem savaş hem barışta. Bağımsız devletine kıymak isteyen düşman, Seni, varken vatansız koymak isteyen düşman, Görülmemiş bir utku var sayalım kazanmış, Türk’ün soylu kanıyla doymak isteyen düşman. Düşse zorla, hileyle kaleler birer birer, Dağıtılıp tüm ordu koyulmasa bir nefer, Ele geçip gemiler kaldırılsa her sefer, Aşkın özgürlük olsun bağımsızlık savaşın. Bu durumdan acıklı daha da korkunç olan, Aymaz ve sapkın çıksa iş başında bulunan, Mutlaka hain olur düşmanla yatıp kalkan, Aşkın özgürlük olsun bağımsızlık savaşın. Yönetime gelenler damat, oğul, bacıyla, Yurda girmiş düşmanın siyasi amacıyla, Birleşirse çıkarı ulus yanar acıyla, Aşkın özgürlük olsun bağımsızlık savaşın. Ey Türk geleceğinin, varlığımın güvenci! Böyle ortamda bile göster haklı direnci. Devletli olmak için gerek duyacağın güç Damarında dolaşan soylu kanda Türk genci; Aşkın özgürlük olsun bağımsızlık savaşın. Osman Öcal Atandan miras kaldı bu topraklar helalin Koruyamazsan eğer çok büyüktür vebalin Sızlatma kemiğini atan Gazi Kemalin Damarında dolaşan soylu kanda Türk genci; Aşkın özgürlük olsun bağımsızlık savaşın........... Metin gürbüz |
Osman Öcal |
vuslati- Onbaşı
- عدد الرسائل : 10
العائلة التركمانية : oğuz Karkın
تاريخ التسجيل : 01/04/2010
رد: GULCE YENi EDEBIYAT AKIMI-TURKIYE
vuslati كتب:GULCE EDEBİYAT AKIMI
MANİFESTO(*)
EY ŞAİR! Birinci
vazifen, Türk Şiirini, bütünüyle Türk Edebiyatını sevmek, ana dilimiz
Türkçe ile kültür ve sanatını nakış nakış işlemek ve kalıcı eserleri
üretmektir. Bugün ve gelecekte ki varlığının değişmez temeli
budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. Unutma
ki, dilini kaybeden Milletlerin bağımsızlığı da olamaz. Kültür
emparyalizminin işgâli altında inleyen Yüce Milletin, şairlerinin
haykırmasını, kültür ve sanat adamlarının üreteceği eserleriyle yüreğine
ses olmasını beklemektedir. İçinde bulunduğun vaziyete dِn de
şِyle bir bak! Bütün Dünyada emsâli gِrülmemiş bir galibiyetin
temilcileri,Cennet Anadolu'yu Cehenneme çevirebilmek için her türlü şer
planı, projeyi uygulamaya koymuşlar ve koymaya devam etmektedirler. Aziz yurdumuz bir ateş çemberi içindedir. Başları bulutlu, ِzgür
dağlarımızda bِlücü-dış destekli, kalleş bir ِrgütün eşkiyâsı vardır.
Anadolu'nun her kِy ve kasabasına gün geçmiyor ki bir Mehmetcik tabutu
gelmesin. Kahraman ordumuza bu mücadelede şairin-yazarın, kültür ve
sanat adamının destek vermesi gerekmez mi? Anadolu insanı,
kırsal kesimden Büyük kentlerin varoşlarına gِçmüş ve gِçmeye devam
etmektedir. Şimdi, % 65'i 30 yaşın altında olan Halkımızın % 85'i
kentlerde yaşamaktadır. Adına sayısız şiirler yazdığımız
İstanbul şehrimizin nüfusu,yüzlerce ülke nüfusundan bile fazladır.Bugün
kişisel dertler ve sancıların temelinde toplumsal sorunlar
bulunmaktadır. Moda, ِzenti,kendini bilmezlik; havamızı,
suyumuzu, toprağımızı kirlettiği gibi, dil ve edebiyatımızı da
kirletmiştir. Para-madde ve ekonomi kültür ve sanata da
hükmetmektedir.Manâ-gِnül zenginliği yerini maddeye terketmiştir. Dünya ِlçeğinde bir şairimiz-ozanımız da yoktur Senelerden bu
yana boş vezin kavgaları yapmaktayız. Sanat-şiir sanatı adına
internetin sağladığı imkânlar da kullanılarak sanat-şiir
katledilmektedir. Okumayan, araştırmayan, tefekkür etmeyen,
düşlerini gerçekleştirmek heyacanıyla yüreği gümbürdemeyen, halkın
gündeminden ve kaygılarından uzak bir şair-şiir kara bulutunun
içindeyiz. Edep'ten kaynaklanan Edebiyatımız, bir asırdır,
kِklerinden koparılmadan yenilenmeyi, daha doğrusu yeni bir akımı
beklemektedir. Ey Türk Kültür ve Sanatının şairi! İşte
bugün, bu hâl ve şartlar içinde bulunmaktasın. Şu halde vazifen, Türk
Şiirini, bütünüyle Türk Edebiyatını kurtarmak ve Dünya'da hak ettiği
yere getirmektir! Muhtaç olduğun kudret, Türk Edebiyatının başarılı
mazisinde mevcuttur! Dünü bugünle yoğurarak geleceğe yürümek
zorundasın! Haydi, durmak, susmak zamanı değil şimdi!
Saygılarımızla. GـLCE EDEBİYAT AKIMI ---- (*)
Büyük ATATURK'ün GENCLİĞE HİTABESİ' ne şairler için naziredir.GULCE
NEDİR? NE DEĞİLDİR?
***************************************
Mustafa CEYLAN
(Gülce grubu yazılarından/11.11.2008)
1-GـLCE, neredeyse bir asra yaklaşan edebi akım arayış hasretimizi
vuslata dِnüştürendir. 2-Türk Şiir tarihinin mükemmel mazisinden
hız ve ilham alarak, bugünü dünle yoğurup geleceğe koşan bir akımdır. 3-Ana dilimiz Türkçe ile mısralarını nakış nakış dokuyan şairlerin
gِnül ve yürek birlikteliğini oluşturduğu, BEN demeyen BİZ diyenlerin
çağdaş edebi hareketinin adıdır. 4-Aruz, Hece, Serbest
vezinlerin üçü de bizimdir; bu bizim olan vezinleri, diğer kural ve
ilkelerini yıkmadan,bozmadan, karşı çıkmadan; gerektiğinde bayram
sabahında biraraya gelen aile bireyleri gibi, Gülce şiir bünyesinde
toplayan, yeniden yeni edebiyat anlayışıdır. 5-Milli olmadan,
evrensel olunamayacağını; içinde yaşadığı milletin-toplumun yürek dili
olmadan dünya şiir platformuna çıkıp, ِteki coğrafyadaki şiirlerle
kucaklaşılamayacağını varsayan şiirsel bir bakıştır. 6-GـLCE,
denenmemişi deneyen, sِylenmemişi sِyleyen; ancak, bozmayan, güzel ve
kaliteyi ileriye taşıyan,kalıcı şiir yolunda iz bırakmaya çalışan
şairlerin edebi topluluğudur. 7-Okuyan, araştıran, tefekkür
eden, düşünen, düşleyen, inanan, seven, gِnül veren, saygı duyan; doğum
yeri neresi olursa olsun, aynı dili konuşan, aynı vatana sevdalı, aynı
bayrak altında yaşamanın huzurunu duyan, ülkenin bağımsızlığını savunan,
Anadolu insanının yürek dili olan kalemlerin gülce mısralarından
oluşan, şiirle başlayıp en kısa zamanda diğer edebi türlerde de fikrini
ِrneklerle sunacak büyük ve cesaretli anlayıştır. 8-Vezin,
kafiye, ِlçü ve kurallar; asırların süzgecinden süzülerek günümüze kadar
gelmiştir. Ancak, bütün bunlar sadece birer 'araçtırlar'. Esas olan,
yüzyıllara yenilmeyecek kalıcı şiirdir. Araçlar kalıcı şiirimizin
gِvdeleridir.Araçlar, amacımız olamaz! ضnerdiğimiz ve bundan sonra da
ِnereceğimiz araçlar, kimilerini şaşırtabilir. Bunu gayet iyi
anlamaktayız. Edebiyat şehrinin çِplüğü kendisine edebi akım adını
vermiş nice çalışmalarla doludur. Bugün bize karşı çıkanlar, şunu iyi
bilmeliler ki, bizi ve anlayışımızı, ِnerdiklerimizi, eserlerimizi
içinde yaşadığımız Türk Halkı kabul etmez ise, biz de o çِplükte yer
alacağız. O sebeple, dostlarımızın telaşa kapılmalarına gerek
yoktur.Zaman ve edebiyat tarihi, şaşmaz ِlçüsünü bir kere de Gülce'miz
için kullanacaktır. 9-Fakat; GـLCE ِncülerinin bilgi
birikimi,yenilikçi anlayışı, hata yapılır ise ِzür dileyebilme ve
vazgeçebilme erdemleri ile yüzyılların altın zincir halkası, GـLCE' yi
kendisine halkın uğurlu elleriyle kattığında, bizi anlamayanların, GـLCE
nazım türlerini deneyeceklerini de bilmekteyiz. 10-Şiirde
birincilik münhaldir. Kelimeler, milletin ortak hafızasının
ürünüdürler.Şiir ya da nesir, kelimelerden zamana yenilmez gِkdelenler
dikme sanatıdır. Şair, o sanatın çilesini çeken gِnül emekçisidir. 11-Dil, kültür ve edebiyatımız; başta batı ve arap kültür
emperyalizminin amansız saldırısı altındadır. ـlkemiz, ekonomide,
siyasette, ticarette, kültür ve sanatta zora sokulmak istenmekte, dış
mihraklarla içerdeki gaflet erbablarınca bağımsızlığına
saldırılmaktadır. اevremizde ateşten bir çember vardır. Dağlarımız
bِlücü ve kalleş bir ِrgüt tarafından işgal altındadır. ـlkemizin her
kِy ve kasabasına gün geçmiyor ki Mehmetcik tabutu gelmesin. Anadolu
coğrafyası sancılar içindedir. Bu coğrafyada yaşayanların % 85'i
kentlerin varoşlarına yerleşmiştir. Anadolu bir uçtan bir uca gِç
etmektedir. Toplumun % 65'i 30 yaşın altındadır. Madenlerimiz,
fabrikalarımız, iletişimden limanlarımıza kadar ِzelleştirme ile yabancı
tekellerin yِnetimindedir. Basın ve medya belirli güç ve odakların
idaresindedir.Yüce dinimiz tüccarların kazanç kapısı ve siyaset aracı
haline dِnüştürülmeye çalışılmaktadır. Doğrular eğri, eğriler doğru
gِsterilmektedir. Bütün bunlardan daha büyük olaylar mı bekliyoruz ki,
edebi bir akım doğmasın? İşte esas çıkış gerekçemiz budur.
Saygılarımızla.
Be Cahil (TUĞRA)
Kulsan hine; hayret! Ne denizler, ne sahil
Paklar mı ki sabret, buna mülkün de dahil.
Bir gün kırılırsın, başınız kabre düşer;
Kaldırmaya kudret bulamazsın be cahil!
Gonlümüz Sazdan Gelir (TUĞRA)
Gülce kartal, gülce düldül, gülceözgür, gülce şah
Gülce destan, gülce bülbül, gülce yıldız, gülce mah;
Tuğra benden, ben gِnülden, gِnlümüz sazdan gelir
Gülce omrüm: Gülce bir gül! Gülce aşkım don semah!
Osman Ocal
Rübai’ ye ِzgü aruz vezni:
mef'ûlü mefâ'îlü mefâ'îlü fa’ûl
Aruz vezni:
fâ'ilâtün/fâ'ilâtün/fâ'ilâtün/fâ'ilün
Cile Banıp Doner Semah(YİĞİTCE)
Bendin yıkıp çağlayarak,
Sele donüp iner semah.
Varlığımız çağlar üstü,
Hile akmaz pınar semah.
Ter ateşler hak yolumuz,
Pir aşkına her dolumuz,
Bir uhdedir gِnlümüzde;
Dile gelip kanar semah.
Kavis çizmez omuzda baş,
Yunus Emre Hacı Bektaş,
Halis yaşar benliğimiz;
Ele, bele fener semah.
Yağı kesik kandil soner,
Ağı versen yine doner,
Doğu, batı Anadolu;
Güle sevgi sunar semah.
Kurgan bilmez al kanımız,
Kurban olsun her canımız,
Harman harman yığıla et;
Tele düşüp yanar semah.
YOrük, Avşar hepsi Türkmen,
Türük dersen ِz Türk’üm ben.
Buruk koyma Vuslatî’yi;
Cile banıp, dِoner semah.
Osman Ocal
vuslati- Onbaşı
- عدد الرسائل : 10
العائلة التركمانية : oğuz Karkın
تاريخ التسجيل : 01/04/2010
رد: GULCE YENi EDEBIYAT AKIMI-TURKIYE
Ey Benim Ahududum (Gülce-Triyolemsi)
Toprağa düşen yazım alev yanaklı suzan;
Bir yanımda kar gülü bir yanımda son hazan.
Yüreğime serin su devşirilse umudum,
Gözlerin kara elmas ey benim ahududum;
Ne közümde nazar var ne küllenip uyudum,
Toprağa düşen yazım alev yanaklı suzan.
Dünlerim özgün tanık yarınlar kefil ömre,
Aşk oduyla kavrulan Vuslatî Yunus Emre.
Diz üstü insin bahar ne toy kalsın ne cemre;
Bir yanımda kar gülü bir yanımda son hazan.
Osman Öcal
Toprağa düşen yazım alev yanaklı suzan;
Bir yanımda kar gülü bir yanımda son hazan.
Yüreğime serin su devşirilse umudum,
Gözlerin kara elmas ey benim ahududum;
Ne közümde nazar var ne küllenip uyudum,
Toprağa düşen yazım alev yanaklı suzan.
Dünlerim özgün tanık yarınlar kefil ömre,
Aşk oduyla kavrulan Vuslatî Yunus Emre.
Diz üstü insin bahar ne toy kalsın ne cemre;
Bir yanımda kar gülü bir yanımda son hazan.
Osman Öcal
vuslati- Onbaşı
- عدد الرسائل : 10
العائلة التركمانية : oğuz Karkın
تاريخ التسجيل : 01/04/2010
رد: GULCE YENi EDEBIYAT AKIMI-TURKIYE
Güneş Tutalım
Ben Beyrek olayım sen Banı Çiçek,
Destanlar yaratan bir eş tutalım.
Nikâhımız olsun gök mavi sevda,
Tanrı’nın aşkıyla özdeş tutalım.
Kudrettir aşıran nice balkanı,
Götürür menzile erken kalkanı,
Uykusundan uyandırıp volkanı,
Yanık gönlümüzde ateş tutalım.
Önümüze düşen gelinen çağda,
İster bir ovada ister bir dağda,
Dokuz tuğ altında altın otağda,
Meydan dileyerek güreş tutalım.
Ay’ın ışığında boğulsun Albız,
Vekilimiz kalsın Gün ile Yıldız,
Dağ’ın huzurunda dirilsin Oğuz,
Gök ile Deniz’i kardeş tutalım.
Gölgede bırakıp Kervankıran’ı,
Vuslatî der doğsun gecenin tanı,
Titretsin acunu hanların hanı,
Bozkırın üstüne güneş tutalım.
Osman Öcal
Ben Beyrek olayım sen Banı Çiçek,
Destanlar yaratan bir eş tutalım.
Nikâhımız olsun gök mavi sevda,
Tanrı’nın aşkıyla özdeş tutalım.
Kudrettir aşıran nice balkanı,
Götürür menzile erken kalkanı,
Uykusundan uyandırıp volkanı,
Yanık gönlümüzde ateş tutalım.
Önümüze düşen gelinen çağda,
İster bir ovada ister bir dağda,
Dokuz tuğ altında altın otağda,
Meydan dileyerek güreş tutalım.
Ay’ın ışığında boğulsun Albız,
Vekilimiz kalsın Gün ile Yıldız,
Dağ’ın huzurunda dirilsin Oğuz,
Gök ile Deniz’i kardeş tutalım.
Gölgede bırakıp Kervankıran’ı,
Vuslatî der doğsun gecenin tanı,
Titretsin acunu hanların hanı,
Bozkırın üstüne güneş tutalım.
Osman Öcal
vuslati- Onbaşı
- عدد الرسائل : 10
العائلة التركمانية : oğuz Karkın
تاريخ التسجيل : 01/04/2010
رد: GULCE YENi EDEBIYAT AKIMI-TURKIYE
Gelecekte Turan Var- ÜÇGÜL
İlim sensin özüm sen, sızım sensin Türk yurdu;
İnancım sen sözüm sen, sen aşkı ender ordu;
Ayna sensin gözüm sen, açık başlı yaran var.
Kimliğime bir darbe, batıya kalkan gemi;
Hazırım büyük harbe, Avrupa cehennemi!
Son türbe Amerika kaç kuruşluk daran var.
Beslenir aynı kökten, sarmış bütün acunu;
İnanmış ta yürekten, yıkar bin bir burcunu:
Yiğit korkmaz ürkekten, nice deli boran var.
Bak tarihim dopdolu, Ayzıt’tan Dolunay’a;
Türkistan Anadolu, Bulungir’den Tuna’ya:
Dövdüğü kam davulu, en ön safta duran var.
Gökbörü’nün izinde, hepsi Türkçü Turancı;
Farklı lehçe tek bir dil, sorun olmaz inancı:
Kiminde kutsal İncil, kimi elde Kur’an var.
Golan haram mı Türk’e, Uluşuyor bozkurtlar;
Sahra’dan tut Kerkük’e bizimdir esir yurtlar;
İnandık Atatürk’e, yurdu bir kurtaran var.
Ant içti ırkım inan, Çin’i Rus’u vız gelir;
Bulgar Makedon Yunan Peştun Tacik az gelir;
Moldov Ermeni Rumen, önümde ilk İran var.
Filiz filiz budağım, şaha kalkar al taylar;
Vuslatî, ulu dağım göz bebeğim Altaylar;
Tanrı dağı otağım, gelecekte Turan var.
Osman Öcal
İlim sensin özüm sen, sızım sensin Türk yurdu;
İnancım sen sözüm sen, sen aşkı ender ordu;
Ayna sensin gözüm sen, açık başlı yaran var.
Kimliğime bir darbe, batıya kalkan gemi;
Hazırım büyük harbe, Avrupa cehennemi!
Son türbe Amerika kaç kuruşluk daran var.
Beslenir aynı kökten, sarmış bütün acunu;
İnanmış ta yürekten, yıkar bin bir burcunu:
Yiğit korkmaz ürkekten, nice deli boran var.
Bak tarihim dopdolu, Ayzıt’tan Dolunay’a;
Türkistan Anadolu, Bulungir’den Tuna’ya:
Dövdüğü kam davulu, en ön safta duran var.
Gökbörü’nün izinde, hepsi Türkçü Turancı;
Farklı lehçe tek bir dil, sorun olmaz inancı:
Kiminde kutsal İncil, kimi elde Kur’an var.
Golan haram mı Türk’e, Uluşuyor bozkurtlar;
Sahra’dan tut Kerkük’e bizimdir esir yurtlar;
İnandık Atatürk’e, yurdu bir kurtaran var.
Ant içti ırkım inan, Çin’i Rus’u vız gelir;
Bulgar Makedon Yunan Peştun Tacik az gelir;
Moldov Ermeni Rumen, önümde ilk İran var.
Filiz filiz budağım, şaha kalkar al taylar;
Vuslatî, ulu dağım göz bebeğim Altaylar;
Tanrı dağı otağım, gelecekte Turan var.
Osman Öcal
vuslati- Onbaşı
- عدد الرسائل : 10
العائلة التركمانية : oğuz Karkın
تاريخ التسجيل : 01/04/2010
صفحة 1 من اصل 1
صلاحيات هذا المنتدى:
لاتستطيع الرد على المواضيع في هذا المنتدى